sevgili abim Nizam Toprak


Bu makale 2015-08-02 23:11:06 eklenmiş ve 1567 kez görüntülenmiştir.
Nejat TOPRAK

 

sevgili abim Nizam Toprak

 

Bugün, sevgili abim Nizam Toprak'ın ölümünün 40'ıncı yıldönümü; güzel insandı, hiç doyamamıştık ve çok özlüyoruz. Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun canım abim...

"HIÇKIRIK 
Başkentte çalıştığım kuruma sabahları sanki uçarak gidiyor, akşam da çocuklar gibi seke seke, atlaya zıplaya eve dönüyorum; henüz kırk günlük nişanlıyım. Onu bulduğum için çok mutluyum, nişanlım gözümde tütüyor, onu birkaç günlüğüne de olsa tekrar görebilsem!…
Müdürüm çok iyi bir insan, hesap kitap yapıp, yanına giriyorum: 
-Tayyar abi, ben üç dört gün üst üste nöbet tutsam, hafta sonu izinli olabilir miyim? Memlekete gitmek istiyorum da.
- Hayrola bi’şey mi oldu?
- Yoo… Öylesine…
- Nişanlı vaziyetleri yani.
- ………..
- Tamam, gidebilirsin.
- …Peki, cumadan gitsem olur mu?
- Ona da peki… Üstelik pazartesi de izinlisin. Eskiden biz de nişanlıydık.
- Abi çok teşekkür ederim… Çok iyisin, çook. 
- Tamam tamam, haydi git.
İzni koparmıştım, şimdi dört günü çok iyi değerlendirmeliyim. Yolun yarıdan fazlasını uçakla gidebiliyorum, hemen yer bulmalıyım… Buluyorum.
Samsun havaalanına iniş biraz sıkıntılı…Pilot bizi başarıyla indiriyor, biraz sevinçten biraz korkudan hep beraber inişi alkışlıyoruz. Şimdi doğru otobüs terminaline. Perşembe’ye yüz elli kilometre yol kaldı, inşallah hemen otobüs bulurum. Biraz bekledikten sonra, bir midibüse razı olup yola çıkıyorum…
Umduğumdan fazla zaman kaybı olsa da, nihayet nişanlımın evinin önündeyim. Tanrım, kalbim duracak sanki, bu kız çok güzel, çok sevimli, demek şimdiye kadar evlenemeyişimin bir hikmeti varmış; Allah bana bu eşsiz varlığı nasip edecekmiş. Bari biraz müsaade etseler de onunla baş başa kalabilsem. Onu saatlerce seyretsem doyamıyorum. Zaman da ne çabuk geçiyor, hemen akşam olmuş.
Kırk beş kilometre kadar ileride de benim ailem yaşıyor, geldiğimi, nişanlımın yanında olduğumu onlara da haber veriyorum. Abim gece yengemle birlikte o kadar yolu geliyor, hem de koca kamyonuyla.
- Çocukları niye getirmediniz abi?
- Üçü de birbirini taşıyamıyor, onları çekemeyiz bu gece, yarın hepsini görürsün... 
Abimin bir süre önce otobüsü vardı, İstanbul’a sefer yapıyordu, şimdi kamyonuyla İran’a transit yük taşıyor. 
Abimler, gece geç saatlerde evlerine döndü. Bense nişanlıma bakmaya doyamıyorum, hiç yatmasak da olurdu ama yatırdılar. Yarın abimle buluşup, köye babamları ziyarete gideceğiz. Sonra iznimin kalanını, yine nişanlımın yanında geçireceğim, öyle anlaştık.
2 Ağustos 1975 sabahı biraz geç kalktık, uzun uzun birlikte kahvaltı ettik. Abim beni bekliyordu ama, nişanlımdan hiç ayrılmak istemiyorum. Öğleye yakın kayınpederim geldi.
- Haydi, taksi tuttum, Bulancak’a biz de geliyoruz, seni bırakır döneriz, hem gezmiş oluruz. Dedi.
- Ben gidebilirdim, hiç gerek yoktu, zahmet ettiniz...
Takside pek konuşmadan yol alıyoruz. Bir ara kayınpederim, acil durumlarda izin alıp alamayacağımı soruyor.
- Müdürlerim çok iyi insanlar, beni de severler, makul bir gerekçe olduktan sonra bana izin verirler. Ama ben iznimi düğünde kullanmak istiyorum…
Ve bizim ilçeye, mahalleye, evin önüne geliyoruz; etraf çok kalabalık, bir tuhaflık var!
- Hayırdır inşallah. N’oldu acaba!
- ………………
Arabadan iniyoruz, yolda birçok tanıdık var, Şenel eniştem bana doğru geliyor… Beni görünce herkes sevinecek sanıyorum, ama kimsenin yüzü gülmüyor. Merakla enişteme bakıyorum:
- Metin ol kardeşim… Abini, trafik kazasında kaybettik… Başın sağ olsun…
- Neee!... Nasıl enişteee!...
Donup kalıyorum, boğazıma kocaman bir yumruk oturuyor, ağzımdan tek sözcük çıkamıyor… Beni yoldan alıp, kenarda bir sandalyeye oturtuyorlar... Gaipten ses gibi biri anlatıyor:
Yengeme tembih etmiş, “Beni mutlaka beklesin, köye beraber gideceğiz. Hemen Giresun’a gidip döneceğim, bir arkadaşımın işi var, ona yardım etmem lazım.” demiş. Anadol marka bir dolmuşun önünde oturuyormuş. İlçenin hemen çıkışında dümdüz asfaltta, bir kamyonun arkasından aniden çıkan Mercedes taksi ile çarpışmışlar. Öndeki üç kişi oracıkta can vermiş!… Abim daha kırk yaşında, üç tane de küçücük çocuk!… 
Etrafımda yüzlerce insan konuşuyor, ama duymuyorum. Biri elimden tutup, “Babanla görüştün mü?” diyor.
Az ileride kalabalık arasında babam oturuyormuş, görmemiştim, yanına gidip elini öptüm. Babam bana sarıldı, hiç konuşamadık, gözlerimizden sel gibi yaşlar akıyordu… 
O an hayat durmuş her şey susmuştu, kimse kıpırdamıyor, nefes bile almıyordu. Öylece ne kadar kaldık bilmiyorum… Bir süre sonra kulaklarımın algılamaya başladığı tek ses etrafımızda halka olmuş yüzlerce insanın dalga dalga yükselen hıçkırıkları oldu… Ve ayakta kalamadım." 
(YAŞARKEN kitabımdan)

Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Değiştir  
Toplam 0 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
E-Mail Bülten Kaydı
Döviz Kurları
Arşiv Arama
- -
Anket
Bulancak Haber
CANLI YAYIN
CANLI YAYIN
GÜNDEM
Kadına Şiddet
Anayasa Haberleri
Trafik Kazaları
Yerel Seçimler
SPOR
Galatasaray
Fenerbahçe
Basketbol Haberleri
Şampiyonlar Ligi
SİYASET
Recep T. Erdoğan
Devlet Bahçeli
Kemal Kılıçdaroğlu
AKP Haberleri
EĞİTİM
A.Ö.L.
Eğitim Portalı
Eğitim Haberleri
Eğitim Bakanlığı
DÜNYA
Avrupa Haberleri
Amerika Gündemi
Suriye İç Savaş
Arıkan Meselesi