BEN KÖYÜMÜ ÖZLEDİM


Bu makale 2021-05-29 18:58:48 eklenmiş ve 448 kez görüntülenmiştir.
Nejat TOPRAK

Köyümüze 1960’lı yıllara kadar araba yolu yoktu. Babam şoförlük yaptığı için biz Bulancak’ta oturuyoruz ama fındık mevsimlerinde Ucarlı’ya göçüyoruz. Köyün işlerini genellikle iki ablam yapıyor, ben de yardım ediyorum. 4 kilometrelik köy yolu bir saat sürüyor, Biz bu yolu ayda 3-4 defa yürüyoruz. Hemen her evin önünde köpek var, onlardan kurtulmak için önlerine ekmek atıp hemen uzaklaşıyoruz. Köyde çalışma genellikle sabah namazıyla başlıyor akşam geç saatlere kadar devam ediyor. Herkes fındık bahçesinden başka, sebze ihtiyacını karşıladığı tarla yapıyor. Evlerin altı ahır, herkesin bir ineği danası ve tavukları var, bizim ineğimiz yok ama bize her gün birkaç evden ayran geliyor, Bazılarının peteği de var, Yakup Çimen abim köyde fenni kovanla arıcılık yapan ilk kişi olmuştu. Fındık toplamak, taşımak, kurutmak, ayıklamak epey zahmetli aşamalardı. Benim sevdiğim bölüm “Kabuk ayıklama imecileri”ydi. Gece ellerinde Fener veya Farfar’la gelen kızlı-erkekli komşular, uzun fındık yığınlarının önüne sıralanır geç saatlere kadar fındık ayıklardı. Bu süre içinde fıkralar, bilmeceler özellikle müthiş hikayeler anlatılır, Tıllak Salim dayı, Teyze oğlu Hasan abim ve Terzi Bahattin abimin ballandırarak anlattıkları hikayelere doyum olmazdı… Köyde güz hazırlıkları da epey kapsamlıydı: Tarlalar toplanıp, mısırlar soyulur, sonra “Fırın yakma”, “Pekmez kaynatma” gibi işler başlardı. Şehre göçmeden topladığımız Piraziz elmamız evin bir odasını doldurur, mis kokulu bu elmaları sonra sepet sepet şehre taşırdık. Köyde ekmek ancak değirmende öğütülen mısır unundan yapılıyordu. Değirmene gitmek epey zahmetliydi; Yol giderken iniş, eve dönerken çok yokuştu, hele yukarı mahalleden gelenler sırtlarında 25-30 kiloluk torbalarla iki saate yakın yürüyordu. Ucarlı’da okul yoktu, çocuklar her gün şehirdeki İlkokula gidip dönüyor, işi Bulancak’ta olanlar da bu yolu her gün yürüyordu. Yolda gençler daha hızlıydı; Uzun boylu Terzi Bahattin Karaahmet abim, bir Ramazan akşamı köye sadece 20 dakikada ulaşıp iftara yetiştiğini anlatıyordu. Köyde çocuklar her akşam Dağyolu karşıdan gören harmanda toplanarak babalarımızı gözlerdik. Babalarımız köye ulaştığında koşarak elindeki fileyi kapar, bize bir pasta veya şeker varsa bayram ederdik. Köyler tarihinde sanırım ilk protesto yürüyüşü de bizim köyde yapılmıştır: 1960’lı yıllardı, Kıbrıs’ta Rum saldırılarının artması üzerine, ülkemizde protesto mitingleri düzenleniyordu. Yaz aylarıydı Ucarlı’da da çocuklar toplanarak Rumları ve Makarios’u protesto etmiştik. Mitat Aydın kağıtlara Kıbrıs Haritası ve Türk Bayrağı çizmiş, bunları grubun önünde taşıyarak Dağyola kadar yürümüştük. Yürürken “Kahrolsun Makarios – Kahrolsun Rumlar – Ya taksim ya ölüm, ya taksim ya ölüm” diye coşkuyla bağırmıştık… Köyde çocuklar her gün farklı eğlenceler buluyordu: yol kenarlarındaki duvarlarda zaman zaman oluşan “Sarıcalı” yuvasını “küskülemek” büyük heyecandı. Cesur çocuklardan bir kaçı ellerindeki çangal veya sopaları sarıcalı yuvasına sokup karıştırınca kızgın arılar hepimize saldırır, bağrışarak kaçardık. Ama arılar mutlaka birkaç yerimizden sokar, en arkada kalanların canı çok yanardı. Köyde en fazla oynadığımız oyunlar, “Saklambaç”, “Maya”, “Koydum koç kınalı koç”, “Yağ satarım bal satarım”dı. Ağaçlara çıkıp dut, kiraz, armut yemenin tadına da doyulmuyordu… Ramazanlarda hoca İbrahim Aydın dayı köydeki mektepte, Kur’an ve namaz öğretir, gece de teravih namazı kıldırırdı. Çocuklar namazdan sonra da evlere Tömbeleğe giderdi. O yıllarda köy düğünleri de muhteşem olurdu: Üç gün üç gece süren düğünlere mutlaka davul-zurna getirilir, aşçı tutulur, bir düğün kahyası ayarlanırdı. Düğüne gelenlere sofra kurulur, kadınlar içerde erkekler dışarıda oyun oynar veya seyreder, giderken de hediyesini verirdi. Daha zor bölüm gece gelen konakların ağırlanmasıydı. Konaklar eve yaklaşınca fişek atarak geldiğini duyurur, davul-zurna onları karşılayarak evin kapısında bir süre oynatırdı. Daha sonra köydeki evlerden birine yerleştirilen konağa düğün evinden sabaha kadar yemek taşınırdı. Düğün evinin kapısında horon ve karşılama hiç bitmez, havai fişek ve silah sesleri susmazdı. Düğün, “Gelin Alıcı Alayı”nın gelini kız evinden oğlan evine getirmesiyle son bulurdu. Ucarlı yolunun büyük bölümü toprak ve çamurdu, Tamamı yokuş ve dar olan yolun genişletilmesi ve çamurdan kurtarılması için çalışmalar yapılıyordu. Ancak taş bulunması ve taşınması büyük sorundu. Teyze oğlu Hasan Abim, tahtadan bir çöp arabası yapmıştı, bu araç taş taşınmasını epey kolaylaştırmıştı. Sonra bir çözüm de İhsan Çimen abim buldu: taşlığın önüne kartondan bir tabela astı; “Vatandaş yukarı giderken, bir taş al, döşeneceği yere bırak.” İnsanlar bunu benimsedi, yukarılarda kocaman taş yığınları oluştu. Böyle böyle, yolun fazla çamur olan yerleri döşendi. Derenin düzlüğünü geçip Pelit Dibi yokuşuna tırmanmadan küçük bir obuz vardı, burada yokuş çok dikti. Köyümüzün efsane muhtarı Fevzi Aydın dayının öncülüğünde, obuza büz döşendi. Büzün üzerine, Selahattin Yirmibeş abimin Reo kamyonuyla toprak ve çakıl taşındı. Böylece çukur bölüm bir metreden fazla yükseltildi ve yokuşun çıkışı epey kolaylaştı. Yoldaki benzer çalışmalar sonunda Jeepler köyün Dağyol bölümüne kadar çıkmaya başladı. Köye ilk gelen jeep, Dağyol’da uzun uzun korna çalarak yeni dönemi duyurmuş, biz de bayram etmiştik. Köyümüzün yolu, muhtar Zeki Aydın abimin döneminde YSE’den sağlanan dozer sayesinde genişletildi, sonra da çakıllandı. Dozer Ebecük Boğazı’nı da yeni güzergah açarak alçalttı. Böylece yolun alt bölümünde Gıcıklı tarafından daha kolay ulaşım sağlandı. Arabalar üst kısımlarda da Dikmen’e kadar çıktı. Sonraki yıllarda köyümüze Jeep’ler çalışmaya başladı, sonra pikaplar, sonra kamyonlar geldi, 1990’lı yıllarda belediye otobüsü de çalıştı, ilkokul yapıldı, Fındıkları ayıklayan Patoz icat edildi. Patozlar yüksek köylere kadar ulaşınca, elle fındık ayıklama ve imeciler tarihe karıştı. Sonra Ucarlı’ya da elektrik geldi, evlere belediye suyu çekildi. Evlerde buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon oldu, telefon bağlandı… Yol, su, elektrik olunca hayat değişti. Köyümüz resmen mahalleydi, şimdi şehirden farksız oldu. Sonra, evlerin ahırlarındaki hayvanlar birer ikişer yok oldu, her yıl yapılan tarlaların çoğu fındık bahçesine çevrildi. Şehirde yaşamak daha kolay göründü, köydeki nüfus azalmaya başladı, evler birer ikişer kapandı, Ucarlı İlkokulu da kapandı!.. Şimdi şehirlerde yaşayan eski köylülerin büyük çoğunluğu, bizim gibi yazdan yaza veya bayramdan bayrama köye gelerek yakınlarını ve mezarlarını ziyaret ediyor. Bazıları da köydeki eski evlerini yıkıp, yerine yaptırdıkları yazlık evler veya villalarında keyif sürüyor… Nejat Toprak - Mayıs 2021
Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Değiştir  
Toplam 0 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
E-Mail Bülten Kaydı
Döviz Kurları
Arşiv Arama
- -
Anket
Bulancak Haber
CANLI YAYIN
CANLI YAYIN
GÜNDEM
Kadına Şiddet
Anayasa Haberleri
Trafik Kazaları
Yerel Seçimler
SPOR
Galatasaray
Fenerbahçe
Basketbol Haberleri
Şampiyonlar Ligi
SİYASET
Recep T. Erdoğan
Devlet Bahçeli
Kemal Kılıçdaroğlu
AKP Haberleri
EĞİTİM
A.Ö.L.
Eğitim Portalı
Eğitim Haberleri
Eğitim Bakanlığı
DÜNYA
Avrupa Haberleri
Amerika Gündemi
Suriye İç Savaş
Arıkan Meselesi