İNANMIŞLIK-ADANMIŞLIK
Meclisin hangi binada toplanacağına karar verildikten sonra, bir kürsü yapılması için Ankaralı marangozlar çağrıldı. Emeklerine karşılık verilen yevmiyeleri kabul etmeyen ustalar “Biz buraya paralı işçi gelmedik, meclisimizi kurmaya geldik, hakkımız helal olsun.” demişlerdi. Kürsüye bir reis çanı konuldu, zafer kazanılınca yeşil renkli olanıyla değiştirilmek üzere siyah bir örtü örtüldü. Mebusların oturtulmaları için Ankara Muallim Mektebi’nden tahta sıralar getirildi. Ortaya bir saç soba kuruldu. Elektrik yoktu. Aydınlanma kahvelerin birinden getirilen kenarları avizeli petrol lambasıyla sağlandı. Kapıdan girilince üç oda mescit olarak ayrıldı. Salonun koridoruna su içilmesi için üç küp konularak üzerlerine birer maşrapa bırakıldı. “Hakimiyet Milletindir” yazılı levha kürsünün hemen arkasına asıldı. Duvarda da “Müslümanlar hayat işlerini, istişareye ehil olanların arasında istişare ile yapacaklardır” ayeti asılıydı.
Bu yeni meclise gelen mebusların bir kısmı Ankara’da hiçbir şeyin olmadığını görünce, ümitsizliğe düşmüşlerdi. Kürsüye çıkan Mustafa Kemal, şu konuşmayı yaptı:
“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!..
(Ümit Doğan)