DAĞLAR, YOLLAR VE HAYAT...


Bu makale 2017-01-30 16:50:17 eklenmiş ve 1785 kez görüntülenmiştir.
Demet Turan;

Hafta sonu İzmir’in bir dağ köyünde yaşamayı seçen arkadaşımı ziyarete gidecektim; her zaman kullandığım sahil yolundan değil de dağ yolundan gideyim dedim bu sefer. Yola erkenden çıktım. Dağ yollarına doğru yavaş yavaş girdim. Ağaçlar, renkler, kokular mis gibiydi... Hava soğuk ama pırıl pırıldı. Kuş sesleri bıcır bıcırdı ve içimi tatlılıkla dolduruyordu. Çıplak kış ağaçları her zaman büyüler beni. Onların baharı içinde taşıyışına hayranlıkla ve yaşamın gizlerini anlamaya çalışarak kıvrıla kıvrıla gidiyordum keyifle...

Ülkemizde ciddi bir yer/yön tabelası sorunu olduğunu bilmeme rağmen hatta kaybolacağımı bilmeme rağmen yollların her geçen an karışmasına rağmen devam ettim... Tepeye doğru çıkıyordum ve hava başkalaşıyordu. Ağaçlar başkalaşıyordu. Renkler değişiyordu... Muhteşem görünüyordu... Gideceğim yere yaklaşmaktansa uzaklaştığımı fark ediyordum. Aşağıda hiç kar olmamasına rağmen yükseldikçe ara ara karlar vardı. Artık kara da ulaşmıştım..İnip fotoğraf çekmek istiyordum ama yol o kadar daralmıştı ki ve duracak bir yer de olmadığından duramadım ve bütün fotoğrafları içime doldurdum. Yol bütün kıvrımıyla içime dolmuştu. Dağlar da! Öyle heyecanlıydım ki, sanki bu yola ve bu coğrafyaya dönüşüyormuş gibiydim… Kendimi tamamen bu dokuya ait hissettim. Uygun bir yer buldum ve bir tepede durup aracımdan indim. Soğuk ve tertemiz havayı içime çektim. Mavinin her tonu dağları zihnime kaydettim. Orada öylece hayranlıkla izlerken doğayı ruhumun bu sonsuzluğa karışmasına tanıklık ediyordum...

Kendime gelip yola devam etmem gerektiğini anladığımda yol yine ikiye ayrılıyordu ve yine tabela yoktu. Kaybolmuştum, artık iyice anlamaya başladım o an. Biraz tedirginlik kapladı bu sefer ruhumu. Evet henüz hava aydınlıktı ama yol çok ıssızdı ve hiçbir yerleşim birimi de yoktu uzun zamandır etrafta. Başıma bir şey gelse ne yapardım ?! Telefon ve internet ara ara kayboluyordu. Navigasyona sormaya karar verdim ama o da çekmiyordu işte! Neyse olmadı geri dönerim diyerek sola giden yolu seçtim bu sefer. Amacım bir yerleşim alanı bulabimekti bir an önce. Epey bir gittikten sonra bir köye vardım. Aracımdan inip kapısı açık olan bir evin içine doğru seslendim; " İyi günler, kimse var mı?" Güler yüzlü bir teyze; "Buyur yavruummm, hoşgeldin! Kimi aradın?" deyince içimdeki kaybolma tedirginliği dağılıverdi hemen. Teyze öyle içten ve tatlıydı ki ... "Teyzecim ben kayboldum. Çamtepe köyüne gidecektim ama yolumu kaybettim."  " Evladım baya ters burası, şu karşıki dağın arkasında kaldı ora, daha yolun var…" deyip elinde tuttuğu çay bardağını göstererek; " Gel bir bardak çay koyuverem sonra yoluna devam edersin " dedi müthiş bir tatlılıkla. Bu teklif reddedilir mi ? Hemen kabul ettim...Cennet Teyze'yle epey bir sohbet edip ilaçlarını düzenledikten sonra ayrılırken bana sımsıkı sarıldı ve; “ Bak bir evin oldu buralarda, hiç korkma e mi? Yolunu bulamazsan geri dönüver gari, bak kuzine de sıcacık yandı.”deyişi bu hayatın güzelliğini, insanın birbirine sunabileceği muhteşem duyguları hatırlattı. Eğer istersek nasıl da güzel yaşayabilirdik bu hayatı…

Bu düşünceler ve onların yarattığı sıcacık duygularla daha dikkatli bir şekilde yola devam ettim. Yol çok güzeldi ama ben artık varmak istiyordum çünkü 1 saatlik yol 3 saat olmuştu şimdiden. Bir kere girmiştim bu yola geri dönüşü de yoktu artık. Navigasyon da çalışmış ve 40 dk mesafe veriyordu. Biraz gittim ama yine karıştı ve ben bu sefer de yol kenarında duran iki yaşlı amcaya yolu sordum. Onlar da “Sen kimi arıyorsun ?” deyince ben de " İsmi Özgür " dedim. Amca; "Aaa Özgür mü? Hüseyin'in oğlu Özgür!" der demez " Özgüüürrr " diye sesleniverdi!   " Yok amcacım bu köyde değil, o burada oturmuyor" deyince "Haaa, ben başka Özgür tanımam! " dedi.. Öyle tatlılardı ki .Tekrar yol tarifi alıp yoluma devam ettim. Giderken içimden amcalara gülümsüyordum ...

Nihayet arkadaşıma kavuşunca boynuna öyle bir atladım ki.. O anlamış tabii geç kalınca kaybolduğumu. Kahkahalarla güldü tabii halime ...

Bu yolculuk biraz tedirgin etse de inanılmaz iyi gelmişti ruhuma. Ve duru, tertemiz doğada yaşayan insanların varlığı da insan yanıma çok iyi gelmişti doğrusu... Tesadüf şu ki; okumak için yanıma aldığım kitap, ünlü Alman yazar Goethe'nin Genç Werther'in acıları adlı kitabıydı. Kitabı lise yıllarımda okumuştum ama üstünden epey zaman geçtiği için yeniden okumak istemiştim bu hafta sonu. Ve kitabı açıp okumaya başladığımda ilk dikkatimi çeken cümle şuydu; "Dağlarda hayat, düzlüklerden daha insancıldır..."

 

Birdenbire içim titredi..Cennet Teyze'nin ve yol kenarında kulakları duymayan o iki yaşlı amca'nın göz kırptığını hissettim ve gülümsedim. Özgür sordu; " Neye güldün?" " Hiiççç, benim buralarda tanıdığım bir 'Özgür' daha var da o geldi aklıma" dedim....

Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Değiştir  
Mobil
Cengiz Karadavut 2017-01-30 18:43:05
Bu duyguları tattıran güzellikler hep kalır inşallah.
Yaşama anlam katan heyecanların bitmesin. Ben bile okurken heyecanlandım. Yazın için teşekkürler. :)
Mobil
Abdurrahman aytar 2017-01-30 18:21:46
Herzamanki gibi bir solukta okuyuveğdim hari.

Aklına sağlık Demet hanım.
Toplam 2 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
E-Mail Bülten Kaydı
Döviz Kurları
Arşiv Arama
- -
Anket
Bulancak Haber
CANLI YAYIN
CANLI YAYIN
GÜNDEM
Kadına Şiddet
Anayasa Haberleri
Trafik Kazaları
Yerel Seçimler
SPOR
Galatasaray
Fenerbahçe
Basketbol Haberleri
Şampiyonlar Ligi
SİYASET
Recep T. Erdoğan
Devlet Bahçeli
Kemal Kılıçdaroğlu
AKP Haberleri
EĞİTİM
A.Ö.L.
Eğitim Portalı
Eğitim Haberleri
Eğitim Bakanlığı
DÜNYA
Avrupa Haberleri
Amerika Gündemi
Suriye İç Savaş
Arıkan Meselesi