Yaşamın nelere gebe olduğunu, bizlere nasıl armağanlar sunacağını asla bilemeyiz. Bilmek isteriz, merak ederiz... Sırf bunun için yüzyıllardır var olan falcılık mesleği gelişmiştir. Ancak benim konum bu değil. Ve inanın hiçbir zaman merak da etmedim. Fal da baktırmam. Geleceğime dair tek bir söz duymak istemem. Hiç bir insanın ona enerjisini katmasından, dokunmasından hoşlanmam. Çünkü o orada saflığıyla tertemiz dursun. Nasıl olsa vakti geldikçe bizleri bulacaktır geleceğimiz...An'ı yaşamaya, hayatın içinde olmaya kıymet veririm ben. Ne geçmişi ne de geleceği düşünüp bu an'ımı yok edemem. Çünkü o geçip gidecek ve bir daha geri gelmeyecek olandır... Aslolan daima "şimdi"dir...
Zaman hem vardır hem de yoktur. Bunu anlatmak çok zor. Kişi ancak kendi deneyimleriyle bunu anlayabilir. Ancak ben geçen gün yaşadığım olayla size bunu anlatmaya çalışacağım... Facebook'u açmış öyle geziniyordum. Çok sevdiğim yakın bir arkadaşımın babası bir fotoğraf paylaşmıştı. Fotoğrafa baktım baktım... Beni öylesine büyüleyen ve içine çeken bir fotoğraf oldu ki üzerine saatlerce yazabilir, tek kelime etmeden saatlerce o fotoğrafa bakabilir, baktıkça kalbimde beliren duygu ve anlamlarla varlığımı yeniden tanımlayabilirdim...
Çoğunlukla beyaz saçlar, ensenin üzerinde alçak gönüllü bir şekilde toplanmış. Alın açık ve hafifçe önde küçük, dağılmış bir kaç saç.. Pürüzsüz, bembeyaz bir ten.. Alında iki belirgin mimik kırışıklığı.. Kavisli ,güçlü kaşlar.. Çok zarif, derin iki-üç çizgiyle göz kenarlarında kaz ayakları..Bakışını çok uzaklara odaklamış, bu dünyanın ötesine geçmişçesine bilgece bakan bir çift göz.. Hafif kalkık güzel bir burun.. Dolgun dudaklar tüm yaşamı zarifçe kilitlemiş kalbine ve hiç aralıksız kapalı.. Yine zarif bir çene..Yuvarlak hatlar.. Işık aralıklı olarak sol yanına vurmuş ve sola, ışığa doğru yönelen bakışlar kaynağı görür gibi.. Bizlerin, yaşamın içinde arayıp durduğumuz ancak bir türlü bulamadığımız şeyi bulmuş gibi.. Yüzünde bunun huzuru, gülümsemesi, olgun mutluluğu...
Bir sırra ermiş gibi... Ama bu sır sustukça belirir gibi ve sustukça gülümsetir gibi...
Sanki fotoğrafa baktıkça o sırra vakıf olacakmışız gibi..
Ama değil ! Belki bizim kalbimizde de bir ışık belirse de o fotoğrafın sahibi kadının ışıklı dünyasının güzelliğini ancak hayal edebiliriz...
Biliyor musunuz o kadını hiç tanımadım. Tüm varlığıyla tanıma şansım yok. Hiç olmayacak kimilerine göre... Çünkü o güzel, duru, ışıklı, bilge kadın bu dünyadan ayrılalı bir kaç sene olmuş. O fotoğrafı benim sevgili arkadaşım çekmiş. Ve benim sevgili arkadaşım annesini sevgiyle anlatırken ben o sevgiyi hep hissettim. Çay almaya giderken, "annem derdi ki; bir çay koyalım da dostluğumuz artsın ..." ve gidip çayları getirirdi..Biz hayat üzerine sohbetimize devam ederken o güzel ve bilge annesini de dahil etmiş olurdu masamıza...
Güzel bir giysi giyer bir gün ve ben "Aaaa ne güzelmiş.. " dediğimde ," annemin" derdi...
O bilge ve güzel kadının genlerini taşıyan üç güzel kadını tanıdım. Onlar da güzel, çalışkan, zeki, erdemli, meslek sahibi iyi insanlardı O üç kadının çocuklarını da tanıdım.. O bilge ve güzel kadının yeryüzündeki varlıklarını gördüm. Onlara dokundum. Onların hayatın içindeki duruşlarını, davranışlarını gördüm. Onları
sevdim...
Şimdi ben kimilerine göre o bilge ve güzel anneyi hiç tanıyamayacağım... Çünkü hayatta değil!..
Oysa ben o kadını gördüm. Onu, dünyaya getirdiği varlıklarında gördüm. Onu ışıklı bir fotoğrafta gördüm. Ona baktım. Onunla konuştum. Onu çok sevdim...
Ve bazen bir fotoğraf kişinin kendisidir.
Ve bazen bir fotoğraf hayat hakkında çok şey demektir.
Ve bazen bir fotoğraf hayatın kendisidir.
|