KEDİ MİYAV DER, BİZ SINAV ANLARIZ...


Bu makale 2016-09-02 13:07:40 eklenmiş ve 2074 kez görüntülenmiştir.
Demet Turan;

Geçen gün eczaneye çocuğu Teog sınavına girecek bir anne çok endişeli bir şekilde ilaçlarını almaya geldi.Çocuğunun hemen iyileşmesi için yapması gerekenleri sordu; ben de öncelikle  dinlenmesi gerektiğini söyledim. Bunun üzerine hemen test çözmesi gerektiğini ve dinlenmeye vakit olmadığını söyledi..Yaz tatilini bile soru çözerek geçirdiğini, yaz ayı boyunca dersaneye gittiğini söyleyince ben de bu sene aynı sınava girecek bir çocuğum olduğundan hiç bahsetmedim bile... Arkasından gelebilecek soruları tahmin edebiliyordum çünkü...Ona bunun sadece bir sınav olduğunu önemli olanın çocuğun ruhsal, psikolojik, bedensel sağlığı olduğunu ve bunların bir bütün olduğunu nasıl anlatabilirdim ki!.. Biraz çırpındım, ama nafile bir çaba olduğunu görünce sustum. Çünkü ona göre çocuğu en iyi yerlerde olmalıydı. O okuyamamış bari çocuğu okumalıydı. Kendince haklı gerekçeleri vardı elbette. Bana göre doğru başkaydı ona göre başka... Ancak kadının kendisini "Teog Annesi" diye tanımlaması oldukça tuhaf gelmişti bana...

Teog annesi ilaçları alıp eczaneden çıkınca ilk fırsatta Teog ne demek ona baktım; temel eğitimden ortaöğretime geçiş sistemi demekti. Kadının paniğini görünce ben de fazla mı duyarsızım diye kendimi sorgulayıverdim bir an. Ama sadece bir an sürdü bu durum. Hala hem bu sınavı, bu sistemi, çocukların hırpalanışını, zamanlarının bu kadar çalınıyor oluşunu çok anlamsız buluyordum... Çünkü onlar hala çocuktu ve hayatlarının, yarınki mutluluklarının en önemli zeminlerinden biri olan ergenlik dönemini yaşıyorlardı.11-15 yaş dönemi beynin strese karşı en dayanıksız olduğu dönem. Çünkü stresle baş edebilme merkezleri henüz olgunlaşma sürecindedir. Strese bağlı zihinsel bozuklukları olan yetişkinlerin % 50 sinde 15 yaşından önceki döneme ait bir bozukluğun olduğu teşhisi konmuştur. Bu kadar önemli ve özel dönemlerinde çocuklarımıza destek olmalı ve her zamankinden daha sabırlı daha anlayışlı olmalıyız ki onlar da bu sevgiyi hissederek yetişkin olduklarında sorunlarla daha güçlü başedebilsinler..

Okulları, okul hayatını hep çok sevmişimdir. Arkadaşlarım kardeşlerim, öğretmenlerim çok saygı duyduğum kıymetli insanlar ve okul benim evim, ailem olmuştur. Okul hayatının sevgi dolu oluşu, çokça oyun oynayışımız, dersi derste dinleyişimiz bizi daima başarıya götürmüştür. İlkokulun yeri bambaşkadır, ortaokul ergenliğin ilk seneleri, lise bambaşka bir yaşam biçimi, üniversite ise hayatın en ama en güzel yıllarıdır...Lise yıllarında kurulan dostluklarımız hala tüm samimiyetiyle bizi masumiyetimize  davet eder ve bizler hala o çocuklar gibi coşkulu, sevgili, sevinçliyiz. Hala platonik aşklarımız kalbimizde, hala çocuk gülümseyişlerimiz yüzümüzde...Ve hala o birlikteliklerimiz hayatımızın en güzel birliktelikleri..

Üniversite  ise benim hayatımın en özel, en güzel yılları olmuştur. İlk defa aileden uzak kendimi tanıma yılları...Kültür, sanat, yeni bilgiler, yeni kitaplar, yeni dostluklar yılları... Kendime güvenin, dostluğun, paylaşımın yılları... İlk sevgilinin, ilk öpüşmenin ( Tabi şimdiki gençler inanamaz buna ), ilk ilk... Bir sürü şey... Bu bence ayrı bir yazının konusu olsun...

Benim anlatmak istediğim sınaz ya da okullardan çok içeriği önemlidir. Oralarda yaşadığımız sevgiler, paylaşımlar, dostluklar ömrümüzü oluşturur. Ve çok kıymetlidir... Çocuklarımıza, aslolan şeyin değerlerimiz olduğunu ve hayatı yardımlaşarak, paylaşarak sevdiğimiz şeyleri yaparak geçirmemiz gerektiğini anlatmaktır. Kitaplar okuyarak, müzik, resim, spor yaparak hayatı anlamak ve yaşamak gerekliliğdir önemli olan..

Bizim yıllarımızda sınavlar bir eğlenceydi. Bulmaca çözer gibi, zevkle  çözerdik soruları. Bilirdik ki bu sınavın sonucu ne olursa olsun hayatımızda bir şey değişmeyecekti. Yine sevilecektik. Yine mutlu, neşeli bir çocuk olarak oyunlarımıza devam edebilecektik. Sonuçta bir sınavdı işte!.. Hayati önem taşıyan bir sağlık sorunu değildi ki bu kadar büyütülsün..

Bırakalım da biraz daha çocuk kalabilsinler bence. Çünkü hayat hiç durmadan akarken çocukluk en özel en güzel evrelerden biri. Üstelik temellerin atıldığı dönem. Yarınlarını inşa ederken sevgi, güven, dürüstlük, mertlik, samimiyet, paylaşım  gibi iyi insan olma erdemleri olmalı bu temelde..

Hayat ne kadar zor görünürse görünsün gözlerine çocukluğundan kalan sevgili bir an yeter bazen insanın zarif gülümsemesine...

Kurgulanmış bir hayatın kurgulanmış sınavları hayatın kendisi değildir. İnsan varlığının zihin tuzaklarından biridir sadece...

En sevdiğim Nasrettin Hoca fıkralarından birini hatırlayarak gülümseyelim hep birlikte birbirimize...

Nasrettin hoca kadı olduğu dönemde bir adam gelir ve başından geçen bir olayı anlatır.Giderken sorar:

- "Haklı değil miyim hocam?"

-"Haklısın" der hoca.

Biraz sonra aynı olayı başka biri kendi yorumuna göre anlatır ve o da sorar:

-"Haklı değil miyim hocam?"

-"Haklısın" der hoca

Adam gittikten sonra karısı içerden seslenir;

-"Efendi ikisine de haklısın dedin, birisi haksız olmalı değil mi?" dediğinde;

-"Sen de haklısın hanım" der hoca...

Fark edebilen/edemeyen/etmek istemeyen, hiçbir şey umurunda olmayan, dünyayı ve hayatı çok severek elinden geleni yapan/yapmayan/yapamayan, gülümseyen/somurtan, çok çalışan/yan gelip yatan, olumlu kalan/ olumsuz bakan hepiniz/hepimiz haklıyız...

Çünkü hayat her şeydir...

 

 

Yorumlar
Adınız :
E-Mail :
Başlık :
Yorumunuz :
Güvenlik :
Değiştir  
Toplam 0 yorum. Tüm yorumları okumak için tıklayın.
Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
E-Mail Bülten Kaydı
Döviz Kurları
Arşiv Arama
- -
Anket
Bulancak Haber
CANLI YAYIN
CANLI YAYIN
GÜNDEM
Kadına Şiddet
Anayasa Haberleri
Trafik Kazaları
Yerel Seçimler
SPOR
Galatasaray
Fenerbahçe
Basketbol Haberleri
Şampiyonlar Ligi
SİYASET
Recep T. Erdoğan
Devlet Bahçeli
Kemal Kılıçdaroğlu
AKP Haberleri
EĞİTİM
A.Ö.L.
Eğitim Portalı
Eğitim Haberleri
Eğitim Bakanlığı
DÜNYA
Avrupa Haberleri
Amerika Gündemi
Suriye İç Savaş
Arıkan Meselesi